Referans Gazetesi-29.07.2009
Veysi SEVİĞ-Bumin DOĞRUSÖZ
TAHSİLAT VE ÖDEMESİNDE BANKAYI KULLANMAYAN ŞİRKET PARA CEZASI ÖDER
Vergi Usul Yasası’nın mükerrer 355’inci maddesine göre, tutarı 8.000 TL’yi geçen tahsilât ve ödemeleri banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğuna uymayan mükelleflerden herbirine, işleme konu tutarın yüzde 5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.
ŞİRKETLERİN GAYRİMENKUL ALIMLARINDA ÖDEME YÖNTEMİ
SORU: Şirketimizce satın alınan bir arazinin bedeli 45.000 TL olup, söz konusu bedel satıcının isteği üzerine kendisine nakit olarak ödenmiştir. Ancak yapılan vergi incelemesi sonrasında bize para cezası kesildi. Bunun nedeni arazi bedelinin banka vasıtası ile gönderilmemiş olması. Burada bizim yaptığımız satıcının isteği doğrultusunda ödeme yapılmış olması.
YANIT: Vergi Usul Yasası’nın mükerrer 355’inci maddesi gereği olarak “Tahsilât ve ödemeleri banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğuna uymayan mükelleflerden herbirine, herbir işlem için bu maddeye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere işleme konu tutarın yüzde 5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası” kesilmesidir.
Vergi Usul Yasası’nın uygulaması ile ilgili 323 sıra numaralı Genel Tebliğinin “Tevsik zorunluluğunun kapsamı” başlıklı açıklamaları çerçevesinde birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla, kazancı basit usulde tespit edilenler, defter tutmak zorunda olan çiftçiler, serbest meslek erbabı ile vergiden muaf esnafın, kendi aralarında yapacakları ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları tahsilât ve ödemeleri girmektedir.
Aynı tebliğ uyarınca Vergi Usul Yasası’nın mükerrer 355’inci maddesinde yer alan hükme göre nakit olarak yapılan ödemlerin kanıtlanması için, mükerrer 257’nci madde ile getirilen zorunluluklara uymayan mükelleflere herbir işlem için usulsüzlük cezası kesilecektir. Ayrıca mükellefler arası ticari işlemlerde birinin tahsilâtı diğerinin ödemesi olacağından özel usulsüzlük cezası iki mükellef için uygulanmaktadır.
Diğer yandan Vergi Usul Yasası’nın mükerrer 257’nci maddesinin 2 numaralı bendi Maliye Bakanlığı’na, mükelleflere işlemleriyle ilgili tahsilât ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğunu getirme ve bu zorunluluğun kapsamını ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi verilmiştir. Bu kapsamda Maliye Bakanlığı tarafından 332 sıra sayılı Vergi Usul Yasası Genel Tebliği ile yapmış bulunduğu açıklamalar çerçevesinde “Genel ve katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ile bunların teşkil ettikleri birlikler, kanunla kurulan diğer kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan ve müesseseler tarafından ve işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşlar veya bunlara ait veya tabi diğer müesseseler tarafından yapılan ihale işlemlerine ilişkin yatırılması gereken teminat tutarları, belirtilen limiti aşsa bile bunlara ilişkin ödeme ve tahsilâtların; banka, özel finans kurumları ve Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü aracı kılınarak yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.”
Aynı tebliğ gereği olarak 8.000 TL’yi geçen ödemelerin bankalar, özel finans kurumları veya Posta ve Telgraf Teşkilatı genel Müdürlüğü aracılığı ile yapılması gerekmektedir.(V. Seviğ)
DEFTERLERİN YİTİRİLMESİNDE ZAYİ BELGESİ
SORU: Tutmakta olduğumuz ticari defterlerimiz işyerimizde çıkmış bulunan yangın nedeniyle yanmış bulunmaktadır. Bu nedenle sözü edilen ticari defterlerimiz yangın nedeniyle zayi olduğu konusunda avukatımız zayi belgesi almak için mahkemeye başvurdu. Defterlerimizin yangın nedeniyle zayi olduğuna dair mahkemenin vermiş olduğu karar vergi idaresi tarafından kabul edilir mi?
YANIT: Türk Ticaret Yasası’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü uyarınca “Bir tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kâğıtlar; yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet sebebiyle ve kanuni müddet içinde ziya uğrarsa, tacir ziyaı öğrendiği tarihten itibaren onbeş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yerin selahiyetli mahkemesinden kendisine bir vesika verilmesini isteyebilir. Mahkeme lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. Böyle bir vesika almamış olan tacir defterlerin ibrasından kaçınmış sayılır.”
Ticari defterlerin ziyaı sebebiyle ve fakat muayyen talep süresi geçtikten sonra yapılan bir talep sonucu verilen ziyaı belgesinin ilgili kimselerce iptali mahkemeden talep olunabilmektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin vermiş bulunduğu bir karara göre, “Türk Ticaret Kanunu’nun 68/son maddesine dayanılarak mahkemeden alınan nizasız ve hasımsız kaza usulüne göre yapılan takip üzerine verilen kararın” her vakit aksi ispatlanabilir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E.No:1981/3250, K.No:1981/3536)
“Zayi belgesi verilmesine ilişkin dava, hasımsız açıldığı için çekişmesiz yargıya ve basit yargılama hükümlerine göre sonuçlandırılacaktır. Çekişmesiz yargıya göre verilen kararlar ise, gerçek anlamda bir hüküm niteliği taşımamaktadır. Bu nedenle, çekişmesiz yargılama sonunda verilen karalar, maddi anlamda bir hüküm oluşturmazlar. Bu yargı şeklinde hâkim, verdiği kararın hatalı ya da haksız olduğu kanaatine varırsa, daha sonra bu kararı değiştirebilir. Keza, kararın verilmesinden sonra ortaya çıkacak, yeni delil ve olaylara göre, aynı konuda yeniden talepte bulunabilir ve önceki kararın dışında bir karar verebilir.” (Yılmaz-Halil ‘Ticari defter ve Belgelerin Kaybolması’ Adalet Dergisi, sayı 15, Atlaş, Soner ‘Kaybolan Ticari Defter ve Belgeler İçin Alınan Zayi Belgesinin İptal Edilebilirliği’ Mali Pusula Dergisi Sayı:55)
Zayi belgesi ancak tacirler için verilebilmektedir. Çünkü tacir olmayan kişilere yasal düzenleme gereği zayi belgesi alma hakkı tanınmamıştır. Bu husus yargı kararlarına da yansımış bulunmaktadır.
Vergi denetim elemanları zayi belgesi olması halinde de gerçek durumu araştırabilmektedirler. (V. Seviğ)
HOBİ OLARAK SERGİLENEN MAKİNELERİN KDV’Sİ
SORU: Şirket merkez binamız girişinde yazı makinelerinin sergilendiği bir alan mevcuttur. Zaman zaman buraya hobi olarak müzayedelerden satın alınan makineler de dahil edilmektedir. Müzayededen satın alınan makineler için ayrıca Katma Değer Vergisi de ödenmektedir. Biz bu makinelerin Katma Değer Vergisi’ni indirim konusu yapabilir miyiz?
YANIT: Katma Değer Vergisi Yasası’nın birinci maddesi gereği olarak “Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler Katma Değer Vergisi’ne tabidir.” Aynı yasal düzenleme çerçevesinde “müzayede mahallerinden ve gümrük depolarından” yapılan satışlarda Katma Değer Vergisi’ne tabi tutulmaktadır. Ancak aynı Yasa’nın 29’uncu maddesi gereği olarak mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan Katma Değer Vergisi’nden, yasada aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak ödemiş bulundukları katma değer vergisini indirim konusu yapabilirler. Bir hobi olarak müzayededen satın aldığınız varlıkların ticari faaliyetinizle ilgili olmaması nedeniyle, bu varlıklar için müzayede mahallinden ödemiş bulunduğunuz Katma Değer Vergisi’ni ticari faaliyetinizle ilgili Katma Değer Vergisi’nden indirim konusu yapmanız mümkün değildir. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
UZLAŞMA
1. Danıştay 3. Dairesi’nin E.1999/173, K.2000/1411 sayı ve 13.4.2000 tarihli Kararı;
“Uzlaşmaya varılması neticesinde düzenlenen tahakkuk fişi ile, uzlaşılan miktar üzerinden hesaplanan gecikme faizi davacı şirketten ilk defa istenilmekte olduğundan, tahakkuk fişi gecikme faizi açısından ihbarname hükmündedir. Bu sebeple, uzlaşma sonrasında neticeye göre düzenlenen tahakkuk fişinin uzlaşma tarafı şirkete tebliği zorunludur.”
2. Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2005/331, K.2006/37 sayı ve 24.2.2006 tarihli Kararı;
” “VUK’un ek 7. maddesinde uzlaşmanın gerçekleşmemesi halinde dava yoluna gidilebileceği hükmüne yer verilmiştir. Maddenin 2. fıkrasında ‘uzlaşma talebinden önce davanın açılması halinde, uzlaşma sonuçlanmadan davanın neticelendirilemeyeceği’ yönünde düzenlemeye yer verilmiş olması, uzlaşma görüşmelerinden önce dava açılmasını yasaklayan bir hükmün olmadığının göstergesidir. Ayrıca, zaten uzlaşmanın sağlanamaması halinde uzlaşmaya konu tarhiyatın dava konusu edilebilmesi içine ek 15 günlük sürenin tanınmış olması da böyle bir yasak olmadığı yönünde bir yorumu gerektirmektedir. Bu sebeple uzlaşma görüşmesi yapılmadan açılmış olan davayı, uzlaşma başvurunda bulunulmuş olduğu gerekçesiyle uzlaşma neticesi beklenilmeksizin esastan incelenmeyerek reddi hukuka uygun değildir.”
3. Danıştay 3. Dairesi’nin E.2005/1796, K.2006/3042 sayı ve 22.11.2006 tarihli Kararı;
“VUK’un ek 7. maddesinde düzenlenen ek 15 günlük dava açma süresi, dava açma süresi içinde uzlaşmaya müracaat eden ve uzlaşma görüşmelerinin olumsuz sonuçlanması üzerine bu arada dava açma süresi dolan mükelleflere tanınan bir haktır. Uzlaşma komisyonunun uzlaşma talebini, talebe konu verginin uzlaşma yetkisi dahilinde olmadığı gerekçesiyle uzlaşma görüşmesi yapılmaksızın reddetmesi halinde, ek 15 günlük dava açma süresinin varlığından söz edilemez. Bu arada, VUK’un 344/3. maddesine istinaden kesilen vergi ziyaı cezasını ihtiva eden vergi tarhiyatının uzlaşma kapsamında olmadığı açıktır. Bu sebeple, uzlaşma komisyonunun yetkisi dahilinde olmadığı gerekçesiyle görüşme yapmaksızın talebi red kararının ardından 15 gün içinde dava açılmış olması halinde, vergi dairesinin dava açma süre aşımı def’i de dikkate alınmaksızın davanın esastan incelenmesi hukuka aykırıdır.”
4. Danıştay 3. Dairesi’nin E.2000/3173, K.2003/607 sayı ve 29.1.2003 tarihli Kararı;
“VUK’un ek 7. maddesi düzenlemesi gereğince, uzlaşmanın sağlanamaması üzerine ek 15 günlük dava açma süresinin başlaması için uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın ilgili mükellefe tebliği gerekir. Mükellefin uzlaşma görüşmesi katılmış olması, uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağı imzalamış olması ek 15 günlük dava açma süresinin başlaması için yeterli değildir. Bu sebeple, ilgili tutanağın mükellefe tebliğ edilip edilmediği ve tebliğ tarihi araştırılmaksızın verilen davanın süre aşımından reddi yönündeki Yerel Mahkeme Kararı hukuka uygun bulunmamıştır.”
ÖZELGELERDE
UZLAŞMA
1. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nün 9.12.2001 tarih ve 66094 sayılı özelgesi;
“VUk’un Ek 1. maddesi uyarınca uzlaşmanın sağlanması halinde, uzlaşma tutanağı ile tespit edilen hususların davaya veya idari başvuruya konu edilemeyeceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte uzlaşmaya konu tarhiyatın, vergi konusuna girmeyen veya vergiden muaf olanlar için yapılmış olması, vergiye tabi olmaması gerekenler adına yapılmış olması, aynı vergilendirme dönemine ilişkin mükerrer vergilendirmeye sebep olmuş olması hallerinden ibaret olmak üzere vergilendirme hatalarını ihtiva etmesi halinde, uzlaşma görüşmeleri esnasında da nazar alınmamış bu vergilendirme hatalarına istinaden, uzlaşma ile kesinleşen miktar için düzeltme zamanaşımı süresi içinde düzeltme başvurusunda bulunulabilir.”
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 24.4.2008 tarih ve 13749 sayılı özelgesi;
“2007 yılına ilişkin gelir vergisini kanuni süresinden sonra elektronik ortamda pişmanlık talebi ile vermeye çalışırken yanlış butona basması sonucu, VUK’un 376. maddesinde düzenlenen indirim talebinin seçilmiş olduğu belirtilerek kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin olarak uzlaşma talep edilmiştir. Esasen uzlaşma talep edilmiş olması halinde uzlaşılan tutarlar için VUK’un 376. maddesine istinaden indirim talebinde bulunulması mümkün değildir. Bununla beraber, ihbarnamenin tarafına tebliğinden itibaren 30 günlük süre içinde indirim talebinde bulunan mükellef söz konusu 30 günlük süre içinde indirim talebinden vazgeçtiğini yazılı olarak bildirerek uzlaşma talebinde bulunabilir. Açıklanan sebeplerle, sehven indirim talebinde bulunan mükellefin yazılı olarak ilgili vergi dairesine müracaatla indirim talebinden vazgeçip uzlaşma talebinde bulunması mümkündür.”
3. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 29.8.2001 tarih ve 11607 sayılı özelgesi;
“Süresi içinde hem uzlaşma hem de VUK’un 376. maddesine istinaden indirim talebinde bulunulmuş olması halinde, idarece hangi talebin esas alınacağı hususunda açık bir hüküm olmamakla beraber, uzlaşma hükümlerinin düzenleniliş gayesindeki maksat göz önüne alındığında uzlaşma talebine öncelik tanınması gerekmektedir. Beyannamesini pişmanlık talebi ile veren mükellefin vergi ve cezaları vadesinde ödemeyerek pişmanlık şartlarını ihlal etmiş olması halinde, mükellefin yine süresi içinde yaptığı uzlaşma talebinin dikkate alınması gerekir.
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 29.3.2007 tarih ve 2474 sayılı özelgesi;
“Mükellef, 16.1.2007 tarihinde tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine ilişkin olarak 6.2.2007 tarihinde düzeltme talep etmiştir. Düzletme işlemi neticesinde düzenlenen düzeltme fişi 8.2.2007 tarihinde mükellefe tebliğ edilmiştir. 6.3.2007 tarihinde uzlaşma talebinde bulunulmuş olmakla berber, uzlaşma talebinin değerlendirmesinde vergi/ceza ihbarnamesinin mi, düzletme fişinin mi tebliğ tarihinin dikkate alınacağı sorulmaktadır. Gerek VUK’un Ek-1. maddesinde gerekse Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Yönetmeliği’nin 9. maddesinde uzlaşma müracaatının vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğinden itibaren 30 günlük süre içinde yapılacağı açıkça düzenlenmiş olup, uzlaşmaya müracaat tarihinin başlangıcında düzeltme fişinin değil talebe konu vergi/ceza ihbarnamesinin dikkate alınması gerekir. Mukteza talebine konu olayda 30 günlük süre dolduktan sonra uzlaşmaya müracaat edildiği görüldüğünden, uzlaşma talebinin kabulü mümkün değildir.
DÜŞÜNDÜREN / GÜLDÜREN SÖZLER
Bu haftanın düşündüren/gülderen sözlerin konusu : Bilgisayar Virüsleri
-Virüs ferman dinlemez.
-Virüs bulaşa bulaşa yayılır.
-Arayan virüsünü de bulur, Truva atını da.
-Virüsünü söylemeyen antivirüsünü bulamaz.
-Güzelliğine güvenme sivilce alır, PC’ne güvenme virüs alır gider.
-Virüs ölür, gözü diskette kalır.
-Vakitsiz kilitlenen bilgisayarı resetlerler.
© 2009 - 2018 vergiburosu.com
- Tüm hakları saklıdır.