Referans Gazetesi-24.09.2009
Bumin DOĞRUSÖZ
MALİ TATİLDE DAVA AÇMA TEBLİĞİ DEĞİŞTİRİLDİ
Dört maddelik 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun ile yasalaştırdığımız dünyanın ilk ve sanırım tek mali tatilin sorunları sürüyor.
5604 sayılı kanunun 1/1. maddesine göre, “Her yıl temmuz ayının birinden yirmisine kadar (yirmisi dâhil) mali tatil uygulanır”. Ancak haziran ayının son gününün tatil günü olması halinde, mali tatil, temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlar ve yine 20 Temmuz akşamı sona erecektir.
Mali tatilde bazı beyannameler verilmeyebilecek ve yine bazı ödemeler yapılmayabilecektir. Ayrıca Vergi Usul Kanunu’na göre yapılan işlemler aleyhine dava açma süreleri de mali tatil boyunca işlemeyecek, mali tatilden sonra kalan süre kadar uzayacaktır. Örneğin 10 Haziran günü tebliğ edilen bir vergi ceza ihbarnamesine karşı dava açma süresi 30 Temmuz’da dolacaktır. Çünkü kanuna göre mali tatil esnasında dava açma süreleri duracaktır.
Mali tatilin, muhasebe ve mali müşavirleri hedef alması dolayısıyla yargılama işlevinde davacı, davalı ve yargıç olarak yer almayan bu mesleklerin tatili ile dava açma süresinin tatile girmesini bağdaştırmak mümkün değildir. Kaldı ki yargı süreci etkilenmek isteniyorsa, cevaba cevap, temyiz, karar düzeltme gibi pek çok konu bir kenara bırakılarak, sadece dava açma süresinde tatilin düzenlenmesinin de bir anlamı yoktur.
Maliye Bakanlığı Mali Tatil uygulamasına ilişkin görüşlerini, 30.6.2007 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan bir Genel Tebliğ ile açıklamıştır. Bu Genel Tebliğ’de “Dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde süre, mali tatil süresince işlemeyecektir. Mali tatil nedeniyle uzayan dava açma süresinin son gününün 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca çalışmaya ara verme süresine rastlaması durumunda ise dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü izleyen günden itibaren yedi gün uzayacaktır” denildikten sonra bir örnek verilmektedir. Bu örneğe göre; “Yapılan ikmalen tarhiyat sonucu düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin 18 Haziran 2007 tarihinde mükellefe tebliğ edilmesi durumunda, söz konusu tarhiyata karşı dava açma süresi 18 Temmuz 2007 tarihinde sona erecektir. Ancak 2007 yılı için mali tatil 3 Temmuz 2007 tarihinde başladığından, söz konusu sürenin mali tatile rastlayan 16 günlük kısmı işlemeyecek ve dava açma süresi mali tatilin sona erdiği tarihten itibaren 16 gün uzamak suretiyle 5 Ağustos 2007 tarihi mesai saati bitiminde sona erecektir. 5 Ağustos 2007 tarihinin de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca çalışmaya ara verme süresine rastlaması nedeniyle dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü (5 Eylül 2007) izleyen günden itibaren yedi gün uzayacak ve söz konusu sürenin son günü 12 Eylül 2007 tarihi olacaktır.”
Bakanlığın bu açıklamasını değerlendirdiğimiz Referans gazetesindeki 12 Temmuz 2007 günlü köşemizde yazdığımız “Mali Tatilde Dava Süresi” başlıklı yazıda, örneğin yanlış olduğunu yazmıştık. Şöyle demiştik: “Örneğe göre dava açma süresinin son günü, 12 Eylül değil, 11 Eylül’dür. Zira adli tatil, İdari Yargılama Usulü Kanunu’na (md. 61) göre ‘Ağustos ayının birinden eylül ayının beşine kadar’dır. Yasadaki ‘kadar’ kelimesi, 5 Eylül gününün adli iş günü olduğunu vurgulamaktadır. Öte yandan aynı kanunun 8. maddesine göre, bu kanunda yazılı sürelerin sonu adli tatile rastlarsa süre, adli tatilin sona erdiği günü (yani 4 Eylül’ü) izleyen tarihten itibaren 7 gün uzar. Bu hesaba göre, son gün 11 Eylül’dür. Eğer böyle bir durumda dava 12 Eylül günü açılırsa, süreden reddi gerekir.”
Yazımızın sonunda da “İleride bu tebliğe bakarak dava açacakların hak kayıplarına uğramaması için tebliğin düzeltilmesi gerekir” demiştik.
Yine haklı çıktık.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (E.2009/276 K.2009/52 T.19,2,2009) temyiz süresinin sonunun adli tatile rastladığı bir olayda, Genel Tebliğ’deki anlayışla 12 Eylül tarihinde yapılan temyiz başvurusu sebebiyle konuyu incelemiş ve temyiz süresinin 11 Eylül’de dolması sebebiyle temyiz başvurusunu süre aşımından reddetmiştir. Kararın ilgili bölümünü aşağıda aynen aktarıyorum:
“İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin, 4001 sayılı kanunla değişik 2. fıkrasında, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay Dava Daireleri ile İdare ve Vergi Mahkemeleri’nin nihai kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği kurala bağlanmış; aynı yasanın 8. maddesinin 3. fıkrasında da bu yasada yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılması esası benimsenmiştir.
Danıştay Yasası’nın 86. maddesinin, 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı yasayla değişik 1. fıkrasında ise Danıştay dairelerinin her sene ağustosun birinden aylülün beşine kadar çalışmaya ara vermesi öngörülmüş; böylece ara vermenin son günü eylülün dördü olarak belirlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, Danıştay On Üçüncü Dairesi’nin temyiz edilen kararının 5.8.2008 günü ilgilisine tebliğ edildiği, otuz günlük temyiz süresinin bitiminin çalışmaya ara verme zamanına rastladığı, bu nedenle sürenin ara vermenin sona erdiği günü, yani eylülün dördünü izleyen tarihten itibaren 11.9.2008 perşembe günü çalışma saati bitimine kadar uzadığı; ancak davacının bu süre geçtikten sonra, 12.9.2008 gününde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yasada öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi olanağı bulunmadığından, davacının isteminin süre aşımı nedeniyle reddine…”
Söz konusu Genel Tebliğdeki örneğe dayalı açıklama acilen düzeltilmelidir. Birileri genel tebliğe göre dava açar ve hakkı kaybolursa, bakanlığın mükellefi yanıltması dolayısıyla tazmin borcu doğabilir. Bizden söylemesi.
© 2009 - 2018 vergiburosu.com
- Tüm hakları saklıdır.