Kullanım Süresi Geçen Malda KDV Hesabı-Veysi Seviğ – Bumin Doğrusöz

Referans Gazetesi-16.12.2009

Veysi SEVİĞ-Bumin DOĞRUSÖZ

KULLANIM SÜRESİ GEÇEN MALDA KDV HESABI

SORU: Özellikle dönem sonu işlemlerinde kullanım süresi geçen veya kullanılamayacak hale gelen mallara ilişkin yüklenilen Katma Değer Vergisi için yapılacak işlem nasıl olacaktır? Biz bu konuda tereddüt içerisindeyiz.

YANIT: Uygulamada genellikle satın alınan ve stoklara dahil edilen mallar için indirim konusu yapılan Katma Değer Vergisi’nin, bu mallardan bazılarının sonradan imha edilmesi halinde veya işletmeden zayi ve benzeri nedenlerle çıkış işlemleri yapılırken Katma Değer Vergisi açısından bu durum dikkate alınmamaktadır. Konuya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı tarafından Katma Değer Vergisi 113 Seri Numaralı Genel Tebliği ile yapılan açıklamalar çerçevesinde “mükelleflerin faaliyetlerine ilişkin olarak stoklarında mevcut olan ancak kullanım süresi geçen veya bir başka nedenle kullanılmayacak durumda olan malların, ilgili mevzuat uyarınca teşkil edilen resmi komisyonlar veya takdir komisyonlarının huzurunda imha edilmesi (yok edilmesi) durumunda, bu mallara yüklenmiş bulunan Katma Değer Vergisi” aşağıdaki şekilde dikkate alınacaktır. (05 Aralık 2009 gün ve 27423 sayılı Resmi Gazete)

Bilindiği üzere Katma Değer Vergisi Yasası’nın 30/c maddesinde deprem, sel felaketi ve Maliye Bakanlığı’nın yangın sebebiyle mücbir sebep ilan ettiği yerlerdeki yangın sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait Katma Değer Vergisi’nin indirim konusu yapılamayacağı hususu hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm uyarınca, kullanım süresi geçen veya bir başka biçimde kullanılamayacak hale gelen ve imha edilen mallar, zayi olan mahiyetinde olduğundan mükellefler tarafından bu malların iktisabında yüklenilen Katma Değer Vergisi’nin indirim konusu yapılması da mümkün değildir.

Maliye Bakanlığı’nca 113 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nin “Kullanım Süresi Geçen veya Kullanılamayacak Hale Gelen Mallara İlişkin Yüklenilen KDV Hakkında Yapılacak İşlem” başlıklı (E) bölümünde yapılmış bulunan bu açıklama uyarınca “kullanılamayacak hale” gelen mallara ait yüklenilen Katma Değer Vergisi’nin yukarıda da belirtildiği üzere indirim konusu yapılması mümkün görülememektedir.

Bu çerçevede, zayi olan mallara ait yüklenilen ve daha önce indirim konusu yapılmış olan Katma Değer Vergisi’nin imha tarihini kapsayan vergilendirme dönemine ilişkin (1) numaralı Katma Değer Vergisi beyannamesinin “İlave Edilecek Katma Değer Vergisi” satırına dahil edilmek suretiyle indirim hesaplarından çıkartılması gerekmektedir. (V. Seviğ)

TASFİYEDEKİ ŞİRKET VARLIK BARIŞINDAN YARARLANABİLİR Mİ?

SORU: Tasfiye işlemleri tamamlanmış ve fakat vergi dairesi tarafından henüz tasfiye işlemine yönelik kapatma işlemi sonuçlanmamıştır. Tasfiyesi bu aşamada bulunan ve anonim şirket olarak tescilli bulunan şirketimiz varlık barışından yararlanabilir mi?

YANIT: Bilindiği üzere 5811 sayılı yasanın 5917 sayılı yasa ile değişik üçüncü maddesinin ikinci fıkrasında, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan, ancak 01.6.2009 tarihi itibariyle kanuni defter kayıtlarında işletmenin özkaynakları arasında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazların 30.12.2009 tarihine kadar Türk Lirası cinsinden rayiç bedelle vergi dairelerine beyan edilmesi öngörülmüştür.

Aynı maddenin beşinci fıkrası gereği “birinci ve ikinci fıkralar kapsamında bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 01.01.2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı” yapılmaz. Ancak, diğer nedenlerle bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra başlayan 01.01.2008 tarihten önceki dönemlere ilişkin vergi incelemeleri sonucu Gelir, Kurumlar ve Katma Değer Vergisi yönünden tespit edilen matrah farkından bu kanun kapsamında beyan edilen tutarlar, bu tutarlara ilişkin tarh edilen verginin vadesinde ödenmesi koşuluyla mahsup edilerek tarhiyat yapılacaktır. İndirimi reddedilen Katma Değer Vergisi’ne ilişkin mahsup edilecek matrah tutarı, indirimi reddedilen vergiye esas teşkil eden bedel olacaktır. Şu kadar ki, indirimi reddedilen vergiye ilişkin bedelin tespit edilmemesi halinde mahsup edilecek matrah tutarı, yüzde 18 oranı dikkate alınarak hesaplanacaktır.

Anılan kanuna 5917 sayılı kanunla eklenen geçici 4’üncü maddede ise bu kanunla yapılan değişiklik ve süre uzatımı sonucu beyanda bulunanlardan 19.6.2009 tarihinden önce haklarında vergi incelemesine başlanmamış olanların, bu incelemelerle ilgili olarak kanunun 3’üncü maddesinin beşinci fıkrası hükümlerinden yararlandırılmayacakları belirtilmiştir.

Konuya ilişkin olarak yayımlanan (1) seri numaralı 5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanuna İlişkin” Genel Tebliği’nde bildirim, beyan, mahsup ve diğer hususlarda ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır.

03.7.2009 gün ve 2/277 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5904 sayılı kanunla 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17’nci maddesine sekizinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen dokuzuncu fıkra ile yapılan düzenlemeye göre ticaret sicilinden silinmek suretiyle tüzelkişiliği sonra eren Kurumlar Vergisi mükellefleri hakkında 5904 sayılı kanunun yayımı tarihi olan 03.7.2009 tarihinden itibaren, kesilecek vergi cezaları dahil Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi ve benzeri her türlü vergi tarhiyatı.

Tasfiye öncesi dönemler için, müteselsilen sorumlu olmak üzere kanuni temsilcilerden herhangi biri adına,

tasfiye dönemleri için tasfiye memuru veya birden fazla tasfiye memuru varsa müteselsilen sorumlu olmak üzere bunlardan herhangi biri adına yapılacaktır.

Dolayısıyla;

Tasfiye edilerek tüzelkişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan bir şirket adına 5811 sayılı kanun kapsamında bankaya para yatırılması ve bildirim veya beyanda bulunulması mümkün değildir. 5811 sayılı kanun kapsamında kendi adlarında bildirim veya beyanda bulunmaları halinde tasfiye edilerek tüzelkişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan şirket ile ilgili yapılan incelemeler sonucu bulunabilecek Gelir, Kurumlar ve Katma Değer Vergisi matrah farklarından kanuni temsilci veya tasfiye memurları tarafından bildirilen veya beyanda bulunulan tutarlar mahsup edilebilecektir.

Diğer yandan, kanuni temsilcilerin veya tasfiye memurlarının şahısları adına beyan edilen tutarlar, bilanço usulüne göre defter tutmaları durumunda fon hesabına alarak sermayeye eklemeleri, işletme hesabı esasına göre defter tutmaları durumunda defterlerine kaydetmeleri gerekmekte olup defter tutmamaları durumunda ise kayıt yapma zorunluluğu bulunmamaktadır. (V. Seviğ)

YURTDIŞINA YAPILAN REKLAM ÖDEMELERİNDE VERGİLEME

SORU: Yurtdışında bir televizyon kuruluşuna turistik tesislerimizin reklamını veriyoruz. Bu konuda yapmış bulunduğumuz reklam ödemeleri Katma Değer Vergisi’ne veya Katma Değer Vergisi stopajına tabi midir?

YANIT: Katma Değer Vergisi Yasası’nın 6’ncı maddesinde yer alan tanımlamaya göre işlemlerin Türkiye’de yapılmasından anlaşılması gereken;

* Malların teslim anında Türkiye’de bulunması,

* Hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade etmektedir.

Aynı yasanın birinci maddesi uyarınca da Türkiye’de yapılan işlemler Katma Değer Vergisi’ne tabi tutulmaktadır.

Diğer yandan Katma Değer Vergisi Yasası’nın 9’uncu maddesi uyarınca mükellefin Türkiye’de ikametgâhının, işyerinin, kanuni merkezinin veyahut iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer hallerde, Maliye Bakanlığı vergi alacağının emniyet altına alınabilmesi için vergiye tabi işlemlere taraf olanları veya diğer ilgili bir şahsı vergi ödemekten sorumlu tutabilmektedir.

Sizin yapmış olduğunuz iş dolayısıyla yurtdışında tanınmanız ve bu bağlamda da müşteri potansiyelini artırmanız için böyle bir girişimde bulunduğunuz anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda yapmış olduğunuz yurtdışı ödemeleri Katma Değer Vergisi’ne ve Katma Değer Vergisi tevkifatına tabi değildir. (V. Seviğ)

YARGI KARARLARINDA EMLAK VERGİSİ

1. Danıştay 11. Dairesi’nin E.2006/289, K.2006/3901 sayı ve 7.7.2006 tarihli kararı

“Davacılara ait binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve acilen yıkılması gerektiği (…) Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (…) Değişik İş dosyası dolayısıyla düzenlenen raporlarla tespit edilmesi üzerine davacılar tarafından, söz konusu binanın, Emlak Vergisi Kanunu’nda belirtilen ‘Emlak Vergisi Muafiyeti’ kapsamına alınması amacıyla yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine dair tesis edilen dava konusu işlemin iptali istemiyle açılan davada, idare mahkemesince, Emlak Vergisi Kanunu’nun geçici muafiyete ilişkin maddesinde belirtilen ‘veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki’ ibaresi karşısında, esasen sadece tabi afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin de yeterli görüldüğü gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, sadece davacılara ait binanın kullanılmaz hale gelmesi sonucunu doğuran yangının, toplumun genel hayat düzenini olumsuz etkileyecek boyutta olmaması sebebiyle, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında bir afet olarak nitelendirmeyeceğinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu işlemi iptal eden mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

2. Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2006/300, K.2006/363 sayı ve 8.12.2006 tarihli kararı

“Emlak Vergisi Kanunu’nun 13. maddesinde; Arazi Vergisi’ni, arazinin maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa araziye malik gibi tasarruf edenlerin tarafından ödeneceği hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin kullanılmasına imkân veren irtifak hakkının çeşitlerinden olan intifa hakkı ile üst hakkının hüküm ve sonuçları birbirinden çok farklı olup, intifa hakkı ile üzerinde tesis edilen taşınmazdan tam bir yararlanma yetkisi elde edilmekte iken, üst hakkı ile sadece inşaat yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi elde edilmektedir. Dolayısıyla üst hakkı (inşaat hakkı) ile intifa hakkının sağladığı tüm yetkilerin kullanılması mümkün değildir. Emlak Vergisi Kanunu’nda arazinin irtifak hakkı sahibinin değil, irtifak hakkının bir çeşidi olan, mülkiyet hakkına en yakın yetkileri sağlayan intifa hakkı sahibinin vergi mükellefi olduğu belirtildiğinden, Emlak Vergisi’ne konu arsalar üzerinde Medeni Kanun’un 751. maddesine istinaden inşaat hakkına sahip olan davacı vakfın Emlak Vergisi mükellefi olması mümkün değildir. Bu durumda, Mahkemece … Derneğine ait taşınmaz mallar üzerinde davacı vakıf lehine tesis edilen inşaat hakkının intifa hakkı olarak değerlendirilerek, vakfın Emlak Vergisi mükellefi olduğu ve olayda vergi hatası bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesinde yasal isabet görülmemiştir.”

3. Danıştay 9. Dairesi’nin E.2005/5384, K.2006/1313 sayı ve 13.4.2006 tarihli kararı

“Vergi mahkemesince davacı vakfın, vergisi uyuşmazlık konusu binaları kendi okullarına kiraya vermek suretiyle kira bedeli aldığı, dolayısıyla Emlak Vergisi Kanunu’nun 4/m bendi uyarınca muafiyet kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de davacı vakfın kendisine ait binalardan aldığı ücretin, Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın tenkiti üzerine alınması öngörülen ve her yıl miktarı vakıf ekspertiz şirketince belirlenen bir bedel olduğu, diğer bir ifade ile hukuken geçerliliği bulunan kira sözleşmelerine istinaden alınan kira bedeli olmadığı anlaşıldığından, vakfın bina vergisi yönünden muafiyet kapsamında görülmemesinde hukuka ayarlık bulunmamaktadır. Bu durumda, bakanlar kurulu kararıyla vergi muafiyeti tanınan davacı vakfa ait binalar, 1319 sayılı EVK’nın 4/m maddesinde öngörülen vakıf senedindeki cihete tahsis edilmiş ve kiraya verilmemiş olma koşullarını birlikte taşıdığından bina vergisinden muaf olduğu açıktır.”

4. Danıştay 9. Dairesi’nin E.2006/486, K.2007/1597 sayı ve 3.5.2007 tarihli kararı

“Davacı şirketin (…) AŞ olan unvanını, (…) AŞ olarak değiştirerek bunu tapu kütüğüne tescil ettirmesinde, tapuya kayıtlı taşınmazların malikinin değişmediği, sadece bu taşınmazların malikinin unvanının değiştiği, Emlak Vergisi Kanunu’nun 33/6. maddesinde belirtilen mükellefin değişmesi halinin gerçekleşmediği, anılan fıkrada bahsedilen mükellefin değişmesinin üçüncü kişilere devir halinde söz konusu olacağı, unvan değişikliğinin mükellef değişikliği anlamına gelmediği açıktır. (…) Bu durumda, davacı şirketin mükellef değişikliğine ilişkin bildirimi süresinde yapılmadığından bahisle kesilen vergi ziyaı cezasında yasal isabet bulunmadığından, bu cezayı onayan vergi mahkemesi kararı hukuka uygun görülmemiştir.”

ÖZELGELERDE EMLAK VERGİSİ

1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 13.3.2009 tarih ve 440 sayılı özelgesi

“Emlak Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinde bakanlar kuruluna tanınan yetki ile kendine bakmakla mükellef kimsesi olup, on sekiz yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin, gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların, gazilerin, özürlülerin, şehitlerin dul ve yetimlerinin Türkiye sınırları içinde brüt 200 m²’yi geçmeyen tek meskene sahip olmaları halinde (intifa hakkına sahip olunması hali dahil), söz konusu meskene ait bina vergisi oranı 2007 yılından itibaren sıfıra indirilmiştir. Maddede geçen ‘kanunla kurulu sosyal güvenlik kurumları’ ifadesi ile Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulan kurumların anlaşılması gerekmektedir. Bu sebeple yurtdışından malulen emekli olana ve oturduğu 200 m²’den daha küçük başkaca gayrimenkulü olmayan kişinin, indirimli bina vergisi oranında yararlanması mümkün değildir. Ancak, söz konusu kişinin tam teşekküllü bir devlet hastanesinden alacağı sağlık kurulu raporu ile özürlülük halini belgelendirmesi halinde, aynı istisnadan özürlülere ilişkin kısmı itibariyle yararlanması mümkündür.”

2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 17.9.2009 tarih ve 2410 sayılı özelgesi

“Mükelleflerin, her ne şekilde olursa olsun iktisap ettikleri ve Emlak Vergisi bildirimini verdiği parsellenmemiş arazi ve arazi parçaları, 83/6122 sayılı Arsa Sayılacak Parsellenmemiş Arazi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı’nın 1. maddesi uyarınca arsa kapsamına girmekte; ancak zirai faaliyette kullanılması nedeniyle arazi olarak vergilendirilmekte ise bu taşınmazın bildirim verilmesi gereken tarihi takip eden 5 yıl içinde satılması halinde zamanaşımı süresi de göz önünde bulundurularak devrin yapıldığı yıl ile geçmiş yıllara ilişkin ikmalen arsa vergisi tarhiyatı yapılacağı, 5 yıl geçtikten sonra bir başkasına devir ve temliki durumunda, devrin yapıldığı yıl ile geçmiş yıllara ilişkin ikmalen arsa vergisinin aranılmayacağı tabiidir.”

3. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 24.8.2009 tarih ve 2158 sayılı özelgesi

“İsteğe bağlı olarak sigorta prim ödemesi yapılması ve potansiyel olarak vergi dairesinde vergi kimlik numarası alınması, mükelleflerin Emlak Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinde belirtilen diğer şartların ihlal edilmemiş olması ve ayrıca ücret, ticari, sınai ve mesleki ve zirai faaliyet geliri ile menkul ve gayrimenkul sermaye iradı, faiz ve temettü veya benzeri gelirinin olmaması halinde, indirimli (sıfır) Emlak Vergisi oranından faydalanmasına engel bir durum teşkil etmez.”

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 3086 sayı ve 27.8.2008 tarihli özelgesi

“Kamulaştırma Kanunu’nun 39. maddesinde; ‘Kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırıldığı yıla ait Emlak Vergisi tarhına esas olan değer, kesinleşen kamulaştırma bedelinden az olduğu takdirde, kamulaştırma bedeli ile vergi değeri arasındaki fark üzerinden, cezalı Emlak Vergisi tarh olunur. Emlak Vergisi beyannamesinin ek süreye rağmen verilmemiş olması halinde, kesinleşen kamulaştırma bedeli, kamulaştırma yapıldığı yıla ait vergi değeri yerine geçer ve bu değer üzerinden cezalı Emlak Vergisi tarhiyatı yapılır” hükmüne yer verilmiştir. Bununla birlikte, kamulaştırma yapılmaksızın fiilen el konulan bir gayrimenkulün söz konusu kanun kapsamında kamulaştırıldığından söz etmek mümkün değildir. Kamulaştırmasız el atma halinde de bir bedel olmasına rağmen bu bedel kamulaştırma bedeli olarak kabul edilemez ve 2942 sayılı kanunun 39. maddesinin tatbikine dayanak teşkil edemez. Bu nedenle, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz için asliye hukuk mahkemesi kararı ile belirlenen tazminat bedeli ile Emlak Vergisi tarhına esas olan vergi değeri arasındaki fark üzerinden cezalı Emlak Vergisi tarh edilmesi mümkün değildir.”

5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 37287 sayı ve 19.12.2008 tarihli özelgesi

“Emlak Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi hükmü gereğince, kısıtlılık uygulanan gayrimenkulün kısıtlama süresince tecil edilen 9/10 oranındaki Emlak Vergisi, gayrimenkulün satılması, istimlaki veya hibe yoluyla başkasına devredilmesi halinde tahsil edilir. Bir taşınmazın (…) adına kayıtlı kısmının birleşme sonucu (…) şirketi adına tescil edilmesi de devir niteliğindedir. Bu sebeple, (…) adına kayıtlı kısıtlılık uygulaması devam eden arsanın, şirketiniz ile (…)’nin 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 18. maddesine göre birleşmesi sonucu yarısı devralınması işleminde kısıtlılık süresince tecil edilen vergilerin tahsil edilmesi gerekir.”

Print Preview

Site içeriği Mali Müşavir İsmail ŞENGÜN tarafından sağlanmaktadır. Hizmet sağlayıcı İzmir merkezlidir.

Detaylı bilgi için ortakmusavir.com adresini ziyaret ediniz.

© 2009 - 2018 vergiburosu.com
- Tüm hakları saklıdır.

modul
single - 19 - 0,060