Referans Gazetesi-27.06.2009
Veysi SEVİĞ
BİR DOLANDIRICILIK ÖYKÜSÜ
Yıllarca devlete hizmet etmiş, yaklaşık 45 yıl çalıştıktan sonra emekli olmuştu. Meslek hayatının en verimli yıllarında bir süre üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmış, meslek hayatının dört yılını ise bir bakanlıkta müsteşarlık görevini üstlenerek geçirmişti.
Emekli olduktan kısa bir süre sonra bir mesleki kuruluşta danışman olarak çalışmaya başladı. Kısa sürede yeni işyerinde herkesin sevgisini, saygısını ve takdirini kazandı.
Çalıştığı yerde sorunu olan ve/veya sıkıntıya düşen herkes “üstad”a başvururdu. O, herkesin dert babasıydı.
İşine sabahleyin herkesten önce gelir, akşamları herkesten sonra işyerini terk ederdi. Odası hiçbir vakit boş kalmazdı. O da uzun yıllar hizmet ettiği kamu kuruluşundan emekli olduktan sonra yeniden çalışmaya başladığı bu kurumda yaşamından memnundu. İnsanların sorunlarını çözmekten mutluluk duyuyordu. Ancak bu mutluluğu kısa sürdü. Bir süredir rahatsız olan ve adeta üzerine titrediği sevgili eşini aniden kaybetti.
İşyerindeki çalışma arkadaşları “üstad”ın büyük acısına ortak oldular. Ona daha yakın olmaya başladılar. Her gün odasına gelip hal hatır sordular. Her şeyini paylaştığı sevgili hayat arkadaşını kaybetmenin vermiş olduğu moral bozukluğunu yeni işyerindeki mesai arkadaşlarının vermiş olduğu sevgi ve ilgi ile gidermeye çalıştı.
İş arkadaşları ile giderek artan dostluğu gerçekte onun tarif edilmez insanlığından kaynaklanıyordu. O da artık çalıştığı yerin adeta dert babası olmuştu. Küçükle küçük, büyükle büyüktü. Herkesin mutlu olmasını ister, herkesin üzüntüsünü paylaşırdı.
İşyerinde kim evlense, kimin çocuğu olsa, kimin yakını vefat etse yanında o vardı. O, “üstat” olmaktan daha çok bir dost, bir yakın akraba, bir can yakını idi.
Kızını yıllar önce evlendirmişti. Kızının eşi ile yaşam tarzı “üstad”ın mütevazı yaşam tarzından çok farklıydı. Bu nedenle kızını rahatsız etmekten çekinirdi. Ben “üstad”ı çok geç tanıdım. Onun kızı ile olan ilişkisini sonradan öğrendim.
Bir gün aniden rahatsızlandı. Bu rahatsızlığını kimseye söyleyemiyordu. Ancak her gün karşılaştığımızda yüz hatlarından rahatsızlığının ciddiyetini anlamak mümkündü. Bu arada arabası kullanılamaz hale geldi.
Kadıköy’de oturuyordu. Evinde eşi ile en güzel günlerini geçirmiş olduğundan oradan ayrılmayı veya başka yerde oturmayı düşünmüyordu.
Geçmişte Kadıköy’deki evinin dışında ayrıca arkadaşlarının baskısı ile bir daire satın almıştı. Kiracısı söz konusu dairenin kirasını muntazam ödeyemiyordu.
Bir gün kiracısı işyerine gelerek “Bak amca, ben kirayı ödeyemiyorum. Sana yük oldum. Ancak benim bir arkadaşım bu daireyi satın almak istiyor. Kendisi müteahhit. Beni de kiracı olarak kabul ediyor” diyerek söz konusu daireye müşteri bulduğunu benim yanımda söyledi.
Üstat bir süre sonra daireyi satmaya karar verdi.
Yanılmıyorsam dört yıl önce “üstat” söz konusu daireyi sattı.
Satış bedeli olan nakit para içinde olan çanta ile tapuya gelen alıcı tapuda satış işlemi tamamlandıktan sonra çantayı “üstad”a vermek suretiyle borcunu ödedikten sonra “üstat” doğruca Eminönü’ndeki işyerine gelerek karşımda çanta içindeki parayı saydı. Çanta içindeki para tam satış bedeli kadardı. Söz konusu çantayı işyerindeki dolaba kilitledikten sonra akşam evine gitti.
Ertesi sabah çantayı alarak içindeki parayı bankadaki hesabına yatırmak üzere dışarı çıktı. Bir-bir buçuk saat sonra “üstat” geriye döndüğünde yüzü beyazlaşmış, daha doğrusu rengi değişmişti. Yığılır gibi masanın yanındaki iskemleye oturdu. Çantanın içindeki paranın yarısı sahte çıkmıştı. Bir süre sonra kiracısına telefon etti. Kiracısı telefonu açmıyordu. Durumu şikâyet konusu yaptı. Birkaç gün sonra evi satın alan bulundu. O çantayı tanımıyordu. Üstelik yapılan incelemede çanta üzerinde evi satın alanın parmak izine rastlanmadı. Kiracı, paranın nakit olarak verildiğini, çantayı ise ilk defa gördüğünü ifade ediyordu.
Soruşturma sonuçsuz kaldı. Üstad bu durum karşısında adeta bir defa daha yıkılmıştı. Dolandırılmıştı ve dolandırıcı hakkında adeta eli kolu bağlıydı. Sahte paraların üzerinde de daireyi alanın parmak izi mevcut değildi.
Bir süre daha yaşadı, kimseye bir şey söyleyemiyordu. Hem utanıyor ve hem de kendi kendini suçluyordu.
Bu olayın ikinci yılının sonuna doğru severek çalıştığı bu işyerinde huzursuz olmaya başlamıştı. Buradan ayrılmaya karar verdi.
Kendisine anı olarak işyerinden ayrılırken bir kol saati verilmişti. Ayrılış tarihi yıl sonu itibariyleydi. Yeni yıla girdiği günde artık tamamen çalışma hayatını sonuçlandırmış bulunuyordu. Bir süre dil kurslarına gitti. Bir ilkbahar günü rahatsızlandı. Bir süre sonra da 24 Haziran günü kendisini kaybettik.
Onu geç tanımıştım. Ancak yine onu erken kaybetmiştim. “O” bir devlet adamı, fazilet örneğiydi. Onu seven dostları vardı. Dostlarını yalnız bırakarak bu dünyadan göçtü gitti.
© 2009 - 2018 vergiburosu.com
- Tüm hakları saklıdır.