Ticareti Bırakan da Varlık Barışından Yararlanabilir-Veysi Seviğ-Bumin Doğrusöz

Referans Gazetesi-30.12.2009

Veysi SEVİĞ-Bumin DOĞRUSÖZ

TİCARETİ BIRAKAN DA VARLIK BARIŞINDAN YARARLANABİLİR

SORU: Gelir Vergisi mükellefi iken 31.12.2008 tarihi itibariyle mükellefiyetimi terkin ettirmiş bulunuyorum. Ancak faaliyette bulunduğum dönemlerle ilgili olarak yapılması muhtemel incelemelere yönelik olarak varlık barışı kanunundan yararlanabilir miyim?

YANIT: Ticari veya mesleki faaliyetini terk etmiş olan ya da işletmesini devretmiş olan gerçek kişiler tarafından 5811 sayılı yasa kapsamında beyanda bulunulması mümkün olup, bu kişilerin mükellefiyet tesis ettirmesi söz konusu olmayacaktır. Şöyle ki;

5811 sayılı Varlık Barışı Yasası kapsamında bildirim, beyan, kayıt ve şartlar ile inceleme ve mahsuba ilişkin ayrıntılı açıklamalar konuya ilişkin (1) sayılı Genel Tebliğ’de yapılmıştır. Anılan tebliğin;

* “3.5.2.1. Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce yapılacak işlemler” başlıklı bölümünde bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, yasa hükümlerine göre tutulması zorunlu kılınan defterlerine kaydettikleri varlıklar için pasifte özel bir fon hesabı açacaklardır. Bu fon hesabı, sermayenin cüz’ü addolunacak ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edilecektir.

* “3.5.2.2. Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerce yapılacak işlemler” başlıklı bölümünde “Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin, taşınmazlar dışındaki varlıklarını öncelikle banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırmaları gerekmektedir. Bu şekilde banka veya aracı kurumlara yatırılarak varlığı ispatlanan değerler ile taşınmazların, beyan edilen değeri üzerinden serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı defterine kayıt edilmesi gerekir.

* “3.5.2.3. Defter tutma yükümlülüğü bulunmayanların, beyan ettikleri taşınmazlar dışındaki varlıklarını, banka veya aracı kurumlardaki hesaplara yatırmaları gerekmektedir. Bu mükellefler için başka bir şart aranmayacaktır”

açıklamaları yer almaktadır.

Öte yandan, adi ortaklıklar Borçlar Yasası’nın 520-541’inci maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan yasanın 520’nci maddesinde, adi ortaklık, iki veya daha fazla kişinin, bir sözleşmeye dayanarak, ortak bir amaca ulaşmak için emek ve malların birleştirilmesi olarak tanımlanmıştır. Adi ortaklıkların tüzelkişiliği olmadığı gibi Kurumlar Vergisi mükellefi olmaları da söz konusu değildir. İki veya daha fazla Gelir veya Kurumlar Vergisi mükellefinin, adi ortaklık kurmak suretiyle faaliyet göstermeleri halinde ortaklıktan elde ettikleri kârlar, hisseleri oranında gerçek kişilerin veya şirketlerin kazancına dahil edilerek vergilendirilmektedir.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

* Adi ortaklıkların Gelir Vergisi mükellefiyetleri olmaması ve ortaklarının şahısları adına Gelir Vergisi mükellefiyetleri bulunması nedeniyle 5811 sayılı yasanın 3’üncü maddesinin beşinci fıkrası hükmünden faydalanılabilmesi için ortakların şahısları adına beyanda bulunmaları gerekmektedir. Adi ortaklığın; ortaklarının şahısları adına beyan ettikleri tutarları, bilanço usulüne göre defter tutmaları durumunda fon hesabına alarak sermayeye eklemeleri, işletme hesabı esasına göre defter tutmaları durumunda defterlerine kaydetmeleri gerekmekte olup defter tutulmaması durumunda ise kayıt şartı bulunmamaktadır.

* Katma Değer Vergisi ve vergi tevkifatı açısından adi ortaklıkların mükellefiyeti bulunduğundan, bahsi geçen vergilere ilişkin yapılacak olan tarhiyatlarla ilgili olarak yasanın mahsup hükümlerinden yararlanılabilmesi için 5811 sayılı yasa kapsamında adına beyanda bulunulması gerekmektedir.

(1) Seri numaralı tebliğin “5.3.5 bildirim ve beyana konu edilen varlıkların gelir unsuru ile ilgili ve mükellefiyet tesisi” bölümünde “yasa kapsamında varlıklarını beyan eden ve defter tutma yükümlülüğü bulunmayan Gelir Vergisi mükellefleri ile ilgili olarak, diğer nedenlerle inceleme yapılması durumunda bulunan matrah farklarının hangi gelir unsuru ile ilgili olduğunun önemi olmaksızın, beyan edilen tutarlar bulunan matrah farklarından mahsup edilecektir.

Beyan tarihi itibariyle mükellefiyet kaydı olmaksızın devam eden defter tutma yükümlülüğü bulunan ticari veya mesleki bir faaliyetle ilgili olarak yasa kapsamındaki varlıkların beyan edilmesi halinde, bu faaliyete ilişkin olarak tutulması gereken yasal defterlere varlıkların kaydedilmemesi durumunda yasanın 3’üncü maddesinin beşinci fıkrası hükmünden yararlanılması mümkün olmayacağından, öncelikle bu şekilde faaliyeti bulunan kişilerin mükellefiyet tesis ettirmeleri gerekecektir” açıklamalarına yer verilmiştir.

Ayrıca, 2009/1 seri numaralı konuya ilişkin iç genelgede de potansiyel mükellef olan gerçek kişilerce yasa kapsamındaki varlıkların beyan edilmesi halinde, ilgili kişinin mükellefiyet tesisine ilişkin herhangi bir talebi olmaması durumunda mükellefiyet tesis ettirilmeksizin beyanların kabul edileceği belirtilmiştir.

Tüm bu bilgiler çerçevesinde ticari faaliyetini terk etmiş olan ya da işletmesini devretmiş olan gerçek kişiler tarafından 5811 sayılı yasa kapsamında beyanda bulunulması mümkün olup mükellefiyet tesisini gerektiren herhangi bir faaliyetin bulunmaması halinde, tekrar mükellefiyet tesis ettirilmesi söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla kayıt ve sermayeye ilave etme koşulu da aranmayacaktır. (V. Seviğ)

YARGI KARARLARINDA

ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI

1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2006/291, K.2006/334 sayı ve 8.12.2006 tarihli kararı

“Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava ve icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan veya icra takibine değmeyecek küçük alacaklar VUK’nın 323. maddesi gereğince şüpheli alacak olarak kabul edilir. Alacağın şüpheli hale geldiği 2000 yılında karşılık ayrılmasına konu edilmesi gerekir. Aksi bir şekilde şüpheli alacak karşılığı ayırmanın yükümlünün ihtiyarına bırakılması, onları en çok kâr sağladıkları yılda şüpheli alacak karşılığı ayırmaya teşvik eder ve bu durumda kanun koyucunun amacına da aykırılık teşkil eder. Davacının ihtirazi kayıt dilekçesinde 831.300.380.816 liranın tamamının şüpheli alacak karşılığı olarak belirtildiği, dava dilekçesinde 541.612.041.330 liranın da VUK’nın 324. maddesine göre vazgeçilen alacaklar kapsamında olduğunun ileri sürüldüğü, ancak davacı tarafından ihtirazi kayıt dilekçesinde bu hususa hiç değinilmediği, VUK’nın 324. maddesinde, konkordato veya senet yoluyla alınmasından vazgeçilen alacakların borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınacağı, dava dilekçesine ekli belgelerin incelenmesinden bu belgelerin resmi niteliğinin olmadığı ve borçluya ait senetlerin henüz alınmadığı anlaşıldığından, davacının vazgeçilen alacakla ilgili iddiasına da itibar edilmemesi gerekir.”

2. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2007/20, K.2007/211 sayı ve 15.6.2007 tarihli kararı

“Şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için alacağın dava veya icra safhasında olması gerekmekte olup, 2002 yılında ihtilafa konu alacakla ilgili dava sonra erdiğinden, şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına olanak yoktur. Ancak, davacı şirketin 1998 yılında fatura düzenleyip bedelini tahsil edemediği tutarı hasılat olarak kayıtlarına intikal ettirdiği ve 2002 yılı sonunda da bu alacağın tahsil edilemediği açıktır. Söz konusu alacakla ilgili olarak davacı şirketle borçlu arasında imzalanan 8.11.2002 tarihli protokolle, karşılıklı olarak açılan davalardan hiçbir bedel talep edilmeksizin feragat edilmesine karar verilmiş ve asliye ticaret mahkemesi kararıyla da dava feragat nedeniyle reddedilmiştir. VUK’nın 322/1. maddesinde alacağın kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline imkân kalmaması halinde değersiz alacak sayılacağı öngörülmüş olup, imzalanan protokol davacı şirketin alacağının tahsilinin imkânsız olduğunu göstermeye yeterli belge niteliğindedir. 1998 yılı kayıtlarına hasılat olarak intikal ettirilen tutarın, 2002 yılı sonunda tahsil edilememesi nedeniyle zarar yazılmasında kanuna aykırılık bulunmadığından, aksi yönde verilen vergi mahkemesi ısrar kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.”

3. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2002/35, K.2002/186 sayı ve 12.4.2002 tarihli kararı

“Davacı kooperatifin ortağından olan alacağına karşılık almış olduğu ve aile bireylerinin müştereken imzaladığı iki adet bono için asliye ticaret mahkemesinden ihtiyati haciz kararı aldığı, traktör ve tarlalar üzerine ihtiyati haciz uygulandığı, VUK’nın 323. maddesi karşısında, davacının mahkemede ihtiyati haciz kararı alarak uygulatması ve 1997 yılında borçluyla anlaşarak haciz konusunu değiştirip borcu tahsil etmesi nedeniyle alacağın teminat altında bulunduğunun tartışmasız olması, aynı gayrimenkul üzerine başkaca hacizler bulunduğu yolundaki iddianın ise ipotek tarihinin davacının işleminden çok sonraki tarihi taşıması karşısında yerinde olmadığı, öte yandan davacının 1997 yılında hasılat yazılan miktarı Kurumlar Vergisi beyannamesinde beyan etmekle ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinde yapılan tahakkukun vergi mahkemesi kararıyla terkin edildiği ve kararın kesinleşmiş olması sebebiyle tarhiyatın onanması yönündeki vergi mahkemesi ısrar kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”

ÖZELGELERDE

BEYANNAME VE EKLERİ

1. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 16.4.2007 tarih ve 1092 sayılı özelgesi

“Gelirleri sadece gayrimenkul sermaye iradından ibaret olan mükellefler beyannamelerini bulundukları yer vergi dairesine verirler. Süresinde verilmeyen beyannameler için ceza tatbik edilir. Beyannamenin beyan süresi içinde verilmesi esas olup, ödeme süresi içinde beyannamenin verilmiş olması ceza tatbikine engel teşkil etmez. Bu sebeple kira gelirlerine ilişkin beyannamesini beyan süresinden sonra ancak ödeme süresi içinde veren mükellef hakkında VUK’nın 352/1-1 maddesi uyarınca, bir kat usulsüzlük cezası kesilir.”

2. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 1.9.2009 tarih ve 2644 sayılı özelgesi

“Mükelleflerin 2008 yılı ve devam eden yıllardaki Ba ve Bs formlarını vermelerine ilişkin usul ve esaslara ilişkin düzenlemeler VUK’nın 381 seri no’lu Genel Tebliği’nde yapılmıştır. Anılan tebliğ açıklamalarına göre sadece Bs formlarına ilişkin olarak belirtecek olursak, 8000 TL ve üzeri mal ve hizmet satışları Bs formu ile bildirilir. Limitin altında kalan alış ve satış bedelleri toplamı ise ‘Diğer Mal ve Hizmet Bedelleri Toplamı’ (Tablo III) bölümünde gösterilir. Ödeme kaydedici cihazlar kullanılmak suretiyle yapılan satışlar toplamı da KDV hariç tutarlar olarak Tablo III’e dahil edilir. Bu düzenleme uyarınca, akaryakıt istasyonu işletmeciliği faaliyeti sürdüren mükellefin, akaryakıt pompasına bağlı ödeme kaydedici cihazlardan sadece plaka numarası girerek alınan fişlere konu satışlarının KDV hariç bir aylık toplam tutarını Bs formunun Tablo III bölümüne dahil etmesi gerekir.”

3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 26.10.2009 tarih ve 3310 sayılı özelgesi

1.8.2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere VUK’nın mükerrer 355. maddesine eklenen 7. fıkra gereğince, elektronik ortamda beyanname ile bildirim ve form mecburiyetine uymayanlara söz konusu maddeye (mük. 355) göre ceza kesilmesi halinde, VUK’nın 352. maddesinin birinci derece usulsüzlüklerle ilgili (I) numaralı bendi ile ikinci derece usulsüzlüklerle ilgili (7) numaralı bendi uyarınca ayrıca ceza kesilmez. Bu arada, 1.8.2009 tarihinden önce elektronik ortamda verilmesi gereken ancak verilmeyen beyannamelerle ilgili olarak takdir komisyonlarına yapılan sevk işlemlerinde 2006/1 sıra no’lu VUK iç genelgesi düzenlemelerine göre işlem yapılır. Bu hükümler gereğince, takdir komisyonu kararına istinaden, 6.10.2009 tarihinde verilmeyen beyannameler ilgili olduğu dönemde (10-12/08 dönem geçici vergi beyannameleri) yürürlükte olan kanun hükümlerine göre her bir dönem için ayrı ayrı olmak üzere VUK’nın 352/1-1. maddesi uyarınca 2 kat 1. derece usulsüzlük cezası ile mükerrer 355/1. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilerek yapılan işlemler ilgili mevzuat hükümlerine uygundur.”

4. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 26.5.2009 tarih ve 17600 sayılı özelgesi

“Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 23.3.2007 tarihinde yapılan ‘Düzeltme Beyannamelerinin E-Beyanname Sistemi Aracılığıyla Gönderilmesi’ ile ilgili duyurusunda, 5.3.2007 tarihinden itibaren düzeltme beyannamelerinin de elektronik ortamda gönderileceği, gönderilen düzeltme beyannamesi süresinden sonra ise (DZT) seçeneği yanı sıra KANUNİ SÜRESİNDEN SONRA (KSS) veya PİŞMANLIK TALEPLİ (PIS) seçeneklerinden birisi seçilerek ‘ÖZEL ONAY’ butonuna tıklanarak işlem tamamlanmasından sonra süresinden sonra olması nedeniyle ihbarname aşamasına geçileceği, açıklamalarına yer verilmiştir. Ayrıca, VUK’nın “yetki” başlıklı mükerrer 257. maddesinin 5. fıkrasında da kanuni süresinden sonra kendiliğinden veya pişmanlık talepli olarak elektronik ortamda gönderilen beyannameler üzerine, tahakkuk fişi ve/veya ihbarnamenin de yine elektronik ortamda mükellefe iletileceği ve bu iletinin de tahakkuk fişi ve/veya ihbarnamenin muhataba tebliği yerine geçeceği hükmüne yer verilmiştir. Hükümler ve açıklamalar uyarınca, eksik beyanına ilişkin olarak düzeltme beyannamesini elektronik ortamda gönderirken (PIS) yerine sehven (KSS) olarak işaretleyip gönderen mükellef hakkında, sistem tarafından VUK’nın 341. ve 344. maddelerine göre işlem yapılması ve ek vergilerin %50 nispetinde cezayı içeren ihbarname düzenlenmesi kanun gereğidir. Mükellefin ihbarnameden haberdar olmadığını belirtmiş ise de VUK Mük. 257/son gereğince tahakkuk tarihi itibariyle sistemden ihbarname iletilmiş ve dolayısıyla tebliğ edilmiş sayılacağından, söz konusu tarihten itibaren 30 günlük süre içinde gerekli yasal/idari başvuru yapılmadığından ihbarname kesinleşmiş olup, kesinleşen kamu borcunun ödenmesi gerekir.”

5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 15.6.2007 tarih ve 4726 sayılı özelgesi

“Beyannamelerini elektronik ortamda vermek zorunda olan mükelleflerin bu zorunluluğa uymayarak beyannamelerini posta kanalı ile göndermeleri, söz konusu beyannamelerin tahakkuk işlemine tabi tutulmasına engel bir durum teşkil etmez. Ancak beyannamenin elektronik ortamda gönderme kuralına riayet edilmediğinden beyanname verme dönemini izleyen ay içerisinde VUK mükerrer 355 gereğince özel usulsüzlük cezası kesilir.”

6. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 16.6.2009 tarih ve 20496 sayılı özelgesi

“381 sıra no’lu VUK Genel Tebliği düzenlemesi gereğince, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflere, 2008 yılı ve müteakip yıllarda düzenleyecekleri Ba ve Bs bildirim formlarını aylık dönemler halinde verme zorunluluğu getirilmiştir. Ba ve Bs formlarının süresinde verilememesi halinde, her bir form için ayrı ayrı ceza kesileceğine dair bir hüküm bulunmadığından, fiilin işlendiği 2009 yılında geçerli olan ceza miktarı olarak 1600 TL tutarında tek bir özel usulsüzlük cezası kesilir.”

Print Preview

Site içeriği Mali Müşavir İsmail ŞENGÜN tarafından sağlanmaktadır. Hizmet sağlayıcı İzmir merkezlidir.

Detaylı bilgi için ortakmusavir.com adresini ziyaret ediniz.

© 2009 - 2018 vergiburosu.com
- Tüm hakları saklıdır.

modul
single - 19 - 0,076