Yurtdışından Tahsil Edilemeyen Alacak İçin Karşılık Ayrılabilir- Veysi Seviğ – Bumin Doğrusöz

Referans Gazetesi-10.06.2009

Veysi SEVİĞ-Bumin DOĞRUSÖZ

YURTDIŞINDAN TAHSİL EDİLEMEYEN ALACAK İÇİN KARŞILIK AYRILABİLİR

Dış ticareti tamamen serbest olan ya da ticari faaliyet açısından herhangi bir kısıtlama uygulanmayan ülkelerde tahsil edilemeyen alacaklar için dava açmak suretiyle sonuç alınabilir.

SORU: Yurtdışından yapmış olduğumuz bir iş için alacağımızı tahsil edemiyoruz. Bu konuda olayı ilgili ülke hukukuna göre dava konusu yaptık. Ancak tüm uğraşlarımıza rağmen söz konusu alacağı tahsil imkânı bulamadık. Bu yıl yeniden olayı bir başka açıdan dava konusu yaptık. Yurtdışından tahsil edemediğimiz bu alacağımız için karşılık ayırabilir miyiz?

CEVAP: Vergi Usul Yasası’nın 323. maddesi gereği olarak “ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

* Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,

* Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak sayılır.”

Yasal düzenleme gereği yukarıda yazılı alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktarı ayrılabilir.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr- zarar hesabına intikal ettirilir.

Mevcut yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tahsil edilemeyen alacaklara yönelik olarak karşılık ayrılmasında yurtiçi veyahut da yurtdışı alacak için herhangi bir ayırım yapılmamıştır.

Yurtdışı alacakların süresinde tahsil edilememesi halinde başvurulacak yasa yolları ülkelere göre değişmektedir.

Bazı ülkelerde özellikle yabancı kurum ve kuruluşların yargı yoluna başvurmalarında farklı yöntemlerin bulunduğu gözlenmektedir. Bir başka açıdan yasa yollarına başvuru biçimleri ülkelerin siyasi yönetim biçimlerine bağlı olarak farklılık göstermektedir.

Dış ticareti tamamen serbest olan veyahut da ticari faaliyet açısından herhangi bir kısıtlama uygulanmayan ülkelerde tahsil edilemeyen alacaklar üzerinde yasa yollarına başvurmak suretiyle sonuç almak mümkün bulunmaktadır. Bunun için ilgili ülkede konuya ilişkin olarak dava açılması veyahut da söz konusu ülke hukukuna göre alacağın cebren tahsiline başvurulmuş olunması halinde söz konusu alacak için ülkemizde şüpheli alacak karşılığının ayrılması mümkün bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu işlemlerin belgelendirilmesi ve ilgili ülkede bulunan Türk konsolosluğunca tasdik edilmesi ayrılacak karşılığın belgelendirilmesi açısından önem arz etmektedir.

Bir başka açıdan yurt dışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşan kur farkları da asıl alacağa bağlı olarak işlem görecektir. Bu bağlamda da alacak şüpheli hale gelince daha sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları da şüpheli hale gelecek ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kur farkları da şüpheli alacağa dahil edilerek karşılık ayrılabilecektir. (Danıştay 3. Daire E.No:1996/ 176, K.No: 1997/ 2592) (V. Seviğ)

VADELİ ÇEKTE REESKONT YAPILMAZ

SORU: Vadeli çekler yapılan kanun değişikliği ile artık vadesinde ödenmektedir. Bu durumda vadeli çekleri özellikle geçici vergi matrahlarının hesaplanması sırasında reeskonta tabi tutabilir miyiz?

CEVAP: 5838 sayılı yasa ile “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki” yasaya eklenen geçici 2. madde uyarınca “31.12.2009 tarihine kadar, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce çekin ödenmek üzere muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.” Bu hüküm uyarınca 2009 yılı sonuna kadar çekler bir anlamda vadeli hale gelmiş bulunmaktadır. Konuya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı tarafından 41 sayılı Vergi Usul Yasası Sirküleri ile yapılan açıklamaya göre vadeli hale gelen çekler için reeskont yapılmayacaktır. Bunun nedeni de çeklerin ödeme aracı olması ve bu bağlamda da geçici olarak belli bir süre çeklerin görüldüğünde ödenmesi yerine üzerinde yazılı vadesinde ödenme zorunluluğunun bulunmasıdır.

Dolayısıyla çek keşidecinin mevduatın bulunduğu bankaya, bu mevduattan belirli bir meblağı kendisinin öngördüğü kişilere ödenmesi için vermiş olduğu yetkiyi ortaya koyan bir kambiyo senedidir. Bununla birlikte, çeki diğer kambiyo senetlerinden ayıran en önemli özellik, onun bir ödeme aracı olmasıdır. Çek, poliçe ve bono fonksiyonuna sahip değildir. Maliye Bakanlığı’nın konuya ilişkin yönlendirmesine göre çekin ödeme aracı olmasından dolayı senet olarak kabul edilmesi imkân dahilinde bulunmadığından çeklere reeskont uygulanması mümkün değildir. Bizim kişisel görüşümüz ise bu görüşün tam tersidir. Çünkü çekte geçici olsa dahi vadenin kabul edilmesi ile birlikte süreli de olsa çek vadeyi dolayısıyla reeskonta konu edilebilecek bir bedeli içermektedir. (Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için, Doğrusöz, Bumin “Vadeli Çekte Reeskont” Referans 2.Nisan.2009 ve 14.Mayıs.2009) (V. Seviğ)

İNŞAAT ŞİRKETİNİN KENDİ İŞYERİNİ SATIŞINDA KAZANÇ İSTİSNASI

SORU: İnşaat işi yapan bir anonim şirketiz. Şirketimizin işyeri olarak kullandığı ve dokuz yıldır aktifinde yer alan binayı satmak istiyoruz. Bu konuda bir kamu kuruluşu ile yapılan görüşmeler devam etmektedir. Söz konusu işyerini satmamız halinde elde ettiğimiz kazanç istisnadan yararlanır mı?

YANIT: Kurumlar Vergisi Yasası’nın 5/1-e maddesi uyarınca “kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı istisnadan yararlanabilmektedir. İstisnaya konu taşınmazlar, Türk Medeni Kanununda “Taşınmaz” olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır.

Konuya ilişkin olarak yayımlanan (1) sayılı Kurumlar Vergisi genel tebliğinin 5.6.2.3.4 bölümünde yer alan açıklamalar çerçevesinde “Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralamasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.”

İstisna uygulaması esas itibariyle bütün kurumlar için geçerlidir. Ancak, faaliyet konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralaması olan kurumların bu amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları bu bağlamda mümkün değildir.

Satışa konu edilen kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde kayıtlı olması da durumu değiştirmeyecektir. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz inşaatı ile uğraşan mükellefler açısından da geçerlidir. Ancak, taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecek; taşınmaz ticaretine konu edilen veya kiralama ya da başka surette değerlendirilen taşınmazların satış kazancı ise istisnaya konu edilmeyecektir.

Dolayısıyla Kurumlar Vergisi Yasası’nın 5/1-e maddesi hükmü gereği olarak, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı yasa maddesinde belirtilen koşulları taşıması halinde kurumlar vergisinden müstesna olacaktır.

Konuya ilişkin olarak İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgeye göre de “taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara” istisna uygulanacaktır. (V. Seviğ)

YARGI KARARLARINDA

DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.1999/84 K.1999/440 T.22.10.1999

1990 yılı Aralık ayına ilişkin işlemeleri incelenen kurum adına, “1991 Bayilik Şartları” başlıklı matbu ve imzasız yazının “teklif mektubu”, “Talep Koşulları” başlıklı yazının da “kabul mektubu” olarak nitelenmesi suretiyle cezalı nisbi damga vergisi salınmıştır. Damga Vergisi Kanununun 1. maddesinin 1. fıkrasında, yasaya bağlı (1) sayılı Tabloda yazılı kağıtlardan mukavelename, taahhütname ve temliknamelerden belli parayı ihtiva edenlerin nisbi, etmeyenlerin ise maktu damga vergisine tabi tutulması öngörüldüğünden, yükümlü şirket ile bayileri arasında “Bayilik Şartları” ve “Talep Koşulları” adı altında düzenlenen belgelerin sözleşme kabulü ile damga vergisine tabi tutulmasının gerekmesi ve Yasanın 10. maddesinde belli parayı ihtiva etme yönünden yapılan düzenleme karşısında, yukarıda da değinilen belgelerde bağlantı yapılan çimento miktarı belli olmakla beraber fiyatı ve kıymeti belirleyen kesin bir rakam bulunmadığından, bu sözleşmenin maktu vergiye tabi tutulmasının gerekmesi sebepleriyle, davacı adına yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık yoktur.

Danıştay 7.Dairesi E.1997/2771 K.1999/973 T.9.3.1999

Davacı banka tarafından yapılan repo işlemeleri sırasında düzenlenen repo teyit formunun bankada kalan ve “bilgisayar çıktısıdır, imza gerekmez” şerhi düşülerek imzalanmayan suretinin, nüsha olduğu ve vergiye tabi tutulması gerektiğinden bahisle cezalı damga vergisi tarhiyatı yapılmışsa da; Damga Vergisi Kanunu’nun 1.maddesinde, bu kanuna ekli I sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, bu kanundaki kağıtlar teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konulmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek belgeleri ifade ettiği hükme bağlanmış olup, bu hükme göre düzenlenen kağıtların damga vergisine tabi olabilmesi için, bu kağıtların herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilme özelliğine sahip bulunması gerekirken olayda damga vergisine tabi tutulan belgenin imzasız bir suret olması sebebiyle yapılan tarhiyatta yasal isabet yoktur.

Danıştay 7.Dairesi E.2001/5107 K.2004/2481 T.19.10.2004

DVK’nun mük. 30.mad.ne 3393 sy. Kanunun 5.mad.ile eklenen 2.fıkrasının olay tarihinde yürürlükte bulunan hükmüne dayanılarak hazırlanan 87/12067 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1/a bendi ile, uluslar arası kurumlardan, yabancı ülkelerin kredi kuruluşlarından ve diğer her türlü dış kaynaklardan doğrudan doğruya veya Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar vasıtasıyla temin edilen dış kredilerin sadece alınması sırasında ilk defa düzenlenen kağıtlar ile bu kredilerin söz konusu kuruluşlara geri ödemesi dolayısıyla düzenlenen kağıtlar için damga vergisi oranı “0” sıfırdır. Olayda vergiyi doğuran olay olan ipotek işleminin davacı tarafından temin edilecek dış kaynaklı kredinin alınması sırasında ilk defa tesis edildiğinin ihtilafsız olması ve 87/12067 BKK ile dış kaynaklı tüm kredilerin alınması ve geri ödenmesi dolayısıyla düzenlenen kağıtlar için uygulanacak damga vergisi oranının “0” olarak tespit edilmiş olması sebebiyle, damga vergisi hesaplanmasını gerektirmeyen ipotek tesisi dolayısıyla salınan damga vergisine dair işlemde yasal isabet yoktur.

ÖZELGELERDE

VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ

1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2.2.2009 tarih ve 198 sayılı özelgesi;

“Vakıflar Kanunu’nun ‘Muafiyet ve İstisnalar’ başlıklı 77. maddesinde, kuruluşundan ve kurulduktan sonra vakıflara bağışlanan taşınır ve taşınmaz malların veraset ve intikal vergisinden istisna olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm gereğince, temel olarak gençlerin ilim, kültür, teknoloji alanlarında yetiştirilmesine madden ve manen katkıda bulunmak gayesi ile kurulmuş olan vakfa bağış yoluyla intikal eden taşınır ve taşınmaz mallar veraset ve intikal vergisinden istisnadır.”

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 17.3.2008 tarih ve 779 sayılı özelgesi;

“Veraset ve intikal vergisinde mükellefiyetin başlaması, vergiyi doğuran olay olan veraset veya hibeye konu olan malın mülkiyetinin geçişine, mükellefin beyanı veya idarenin tespiti suretiyle olayın vergi dairesinin bilgisine girmiş olmasına bağlanmıştır. Beyannamesinin ise mirasçılar veya kendilerine ivazsız bir şekilde mal intikal edenler tarafından verilmesi gerekir. 1990 yılı içinde vefat eden tarafından 1989 yılı içinde Noterlikte düzenlenen Satış Vaadi ve İntifa Hakkından Feragat Sözleşmesine istinaden taşınmazın satılması ve bedelinin nakit olarak tahsil edilmiş olması halinde, murisin varislerine veraset yolu ile intikal eden bir maldan söz edilemeyeceğinden varislerin veraset ve intikal vergisi yönünden mükellefiyetinin doğmasından da söz edilemez..”

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 27.8.2008 tarih ve 3087 sayılı özelgesi;

“VİVK’nda verasete ve intikale konu mal, mülkiyete mevzu olabilen menkul ve gayrimenkul şeylerle mameleke girebilen sair bütün hakları ve alacaklar olarak tanımlanmıştır. Bu sebeple, murisin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğünden alacağı olan birikmiş emekli aylığının varislerine ödenmesi esnasında veraset ve intikal vergisi yönünden ilişiğinin kesilmesi gerekmekte olup, söz konusu tutarın, murisin en son kanuni ikametgâh adresinin bağlı bulunduğu ilin ilgili vergi dairesine beyan edilmesi gerekir.”

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 4.8.2008 tarih ve 2819 sayılı özelgesi;

“VİVK’nın ‘İhtilaflı Borçlar’ başlıklı 13. maddesinde, ölen kişinin sağlığında icra dairesine veya mahkemeye intikal etmiş olan borç ve alacaklara ilişkin olarak, veraset ve intikal vergisi beyannamesinde açıkça gösterilmiş olması şartıyla söz konusu intikale ait verginin tecili düzenlenmiştir. Bununla beraber murisin ölümünden sonra terekeye dâhil mallar üzerinde ortaya çıkacak olan ihtilaflar bu kapsama dâhil edilmesi ve vergisinin tecil edilmesi mümkün değildir. Bu açıklamalar gereğince,  miras yoluyla intikal eden şirket hisseleri ile ilgili olarak ilgili şirketlerin genel kurullarında alınan karar doğrultusunda, diğer hissedarlar ve yönetim kurulu üyeleri tarafından ön alım hakkının kullanılması ve henüz bedellerinin varise ödenmemesi ve bu hususunda dava konusu edilmiş olması halinde, tahakkuk eden veraset ve intikal vergisinin, tecil edilmesi söz konusu değildir.”

5. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 18.10.2007 tarih ve 1652 sayılı özelgesi;

Veraset vergisi beyannamesinde intikale konu arabaların değerinin rayiç bedel üzerinden, arsanın değerinin ise bulunduğu yer Belediyesinden temin edilebilecek asgari emlak vergi değeri üzerinden beyan edilmesi gerekmektedir.”

6. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 27.7.2007 tarih ve 1142 sayılı özelgesi;

“Bursa’da ikamet eden ve 4.5.2007 tarihinde vefat eden murisin İstanbul’da yaşayan varislerinin, babalarından intikal eden ve bankalarda bulunan paraların veraset ve intikal vergisi ilişiksizlik belgesi ibraz edilmeksizin ödenmesinin talep edilmesi halinde, ödemede bulunacak olan bankalarca ölüm tarihindeki tutarlar dikkate alınarak % 5 oranında tevkifat yapılmak suretiyle işlem yapılması mümkündür.”

SÖZÜN ÖZÜ

Başarı genellikle onun peşinden koşamayacak kadar meşgul insanların olur. Henry D Thoreau

Print Preview

Site içeriği Mali Müşavir İsmail ŞENGÜN tarafından sağlanmaktadır. Hizmet sağlayıcı İzmir merkezlidir.

Detaylı bilgi için ortakmusavir.com adresini ziyaret ediniz.

© 2009 - 2018 vergiburosu.com
- Tüm hakları saklıdır.

modul
single - 21 - 0,088